Şişecam işçilerinin grevinin ertelenmesiyle yeniden ülke gündemine gelen grev erteleme konusunu tartışmaya başlamadan önce neredeyse 45 yıl arayla alınmış iki grev erteleme kararını okuyalım. Biri değirmenin diğerin camın milli güvenliğe etkisi üstüne. İkisi de birbirinden saçma ama zihniyet aynı. Değirmendeki bir grevin milli güvenlikle bağlantısını kurmak için hayal gücünün çok geniş olması şart!
“Türkiye Gıda Sanayii İşçileri Sendikasına bağlı İstanbul’da Ayvansaray, Hasköy, Sütlüce, Beşiktaş, Balat ve Yenipakun olmak üzere 6 değirmende 8 Nisan 1970 tarihinden itibaren uygulanmasına başlanmış bulunan grevin, memleket sağlığı ve güvenliği ile son derece yakından ilgili olması bakımından Milli Güvenliğimizi bozucu nitelikte görülmesi sebebiyle 30 gün geciktirilmesi; Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin uygun mütalâası üzerine, 15/7/1963 tarih ve 275 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 9/4/1970 tarihinde kararlaştırılmıştır”
Bakanlar Kurulu Kararı, 1970 (Demirel Hükümeti)
Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları Anonim Şirketine bağlı işyerlerinde Kristal-İş Sendikası tarafından uygulanmakta olan grevin, genel sağlığı ve millî güvenliği bozucu nitelikte görüldüğünden 60 gün süreyle ertelenmesi; 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Kanunun 63 üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 25/6/2014 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Bakanlar Kurulu Kararı, 2014 (Erdoğan Hükümeti)
AKP hükümetinin 5800 cam işçisinin grevini 8. gününde milli güvenlik ve genel sağlık gibi akılla, bilimle ve hukukla açıklanamayacak saçma bir gerekçeyle ertelemesi, çalışma ilişkilerinde uzunca bir süredir unutulan bir mekanizma olan grev ertelemesini gündeme taşıdı. Önceki yıllarda yoğun biçimde kullanılmış olsa da Türkiye’de 8 yıldır grev ertelemesi yaşanmıyordu. Ancak grevlerin bir süredir ertelenmiyor olması, hükümetin grev hakkına gösterdiği saygıdan değil, ertelenecek grev olmamasından kaynaklanıyordu. Hükümet etkisi olmayan veya kırılabilecek grevleri ertelemedi (örneğin Telekom, THY ve Çaykur grevleri). Bu grevleri kırmayı tercih etti. Ancak Şişecam grevini kıramadığı için erteledi.
Grevsiz yıllar
AKP hükümeti döneminde grev eğiliminin iyice düştüğü biliniyor. AKP hükümeti ilk yıllarında (2002-2006) ağırlığını cam ve lastik sektörünün oluşturduğu beş büyük grevi milli güvenlik ve genel sağlık gerekçeleriyle erteledi. Elbette cam ve lastiğin milli güvenlik ve genel sağlıkla bağı yoktu. Nitekim yargı kararı da bu yöndeydi. Hükümet grevleri ekonomik nedenlerle ve patronlar öyle istediği için erteliyordu. Ekonomik nedenle grev erteleme saçma ve kanunsuz olacağı için, yasada yer alan “milli güvenlik ve genel sağlık” bahanesi iyi bir örtü işlevi görüyor. Grev erteleme ile ilgili dava dosyalarına bakıldığında, bu grevlerin işverenlerin “zarar ediyoruz” talebi üzerine ertelendiği çok net olarak görülüyor. AKP hükümeti açısından, bir grevin ekonomik olarak işverene zarar vermesi erteleme için yeterli olmaktadır. Oysa grevin doğasında zarar var.
Grev erteleme aslında aldatıcı bir kavram. Hükümet grevi 60 gün erteliyor ancak 60 gün sonra grev yeniden başlayamıyor. Grevin yeniden başlaması için idari yargının hükümetin erteleme kararını durdurması veya iptal etmesi gerekiyor. Bu olmadığı sürece erteleme bir yasağa dönüşüyor.
50 yıllık grev erteleme geleneği: Demirel’den Erdoğan’a
Grev erteleme mekanizması uzun bir süredir grev hakkının özünü ortadan kaldıran sistematik bir siyasi müdahale aracı olmuştur. Grev erteleme istisnai, sınırlı ve olağanüstü bir yöntem değil olağan/sıradan bir yöntem olarak kullanılmıştır. Milli güvenlik kavramı 1961 Anayasası ile birlikte ülkemizin hukuk düzenine girmesine karşın, Anayasa grev ertelemesine yer vermemişti. Ancak 1963 tarihli ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu-TİSGLK ile “milli güvenlik” ve “memleket sağlığı” nedeniyle grev ertelemesinin yolu açılmıştır.
1963-1980 döneminde milli güvenlik gerekçeli grev erteleme yolu yaygın bir biçimde kullanılmış ve 200’ü aşkın milli güvenlik gerekçeli grev erteleme kararnamesi yayımlanmıştır. Grev ertelemelerinin sağ ve muhafazakar hükümet dönemlerinde yoğunlaşması şaşırıcı değildir. Grev erteleme rekoru 6. Demirel hükümeti dönemine aittir. Bu dönemde (12 Kasım 1979-12 Eylül 1980) 24 Ocak kararlarının ardından yoğun grevlerin gündeme geldiğinin altını çizmek gerekir. Grevlerin yaygınlaşması beraberinde grev ertelemelerinin de artışını getirmiştir.
12 Eylül ve grev erteleme
1982 Anayasası ile grev sınırlamaları yanında ve grev ertelemesi de Anayasal bir statü kazandı ve 2822 sayılı TİSGLK ile hükümete grev erteleme konusunda keyfi davranma imkanı sağlandı. Bu dönemde grev ertelemesine ısrarlı savunucusu Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) olmuştur.
1983 sonrasında milli güvenlik gerekçeli 20’den fazla erteleme kararnamesi ile 500’ü aşkın işyerinde 300 binden fazla işçinin grevi ertelenmiştir. Grev ertelemelerinde 1995 yılına değin kamu kesiminin ağırlığı gözlenirken, 2000’li yılların ertelemelerinin neredeyse tümü özel sektöre aittir.
Ocak 1991 Körfez Krizi sırasında 260 grev milli güvenlik gerekçesiyle ertelendi. Erteleme kapsamına giren işyerlerinin bir kısmında “tuvalet kağıdı”, “kağıt mendil”, “tül perde”, “mobilya”, “porselen tabak”, “tuğla”, “konserve kutusu”, “döşemelik kumaş” , “fitilli kadife” üretimi yapılmaktaydı. Milli güvenlik gerekçeli bir diğer yoğun grev erteleme dalgası Ekim 1995 tarihinde yaşandı. 1995 grev erteleme dalgasından sonra uzunca bir süre milli güvenlik gerekçeli grev ertelemesi yaşanmadı.
2000 yılında tekrar başlayan milli güvenlik gerekçeli grev ertelemeleri ise lastik ve cam sektöründe yoğunlaştı. Lastik sektöründe 2000, 2002 ve 2004 yıllarında, üst üste üç toplu iş sözleşmesi döneminde milli güvenlik gerekçeli grev ertelemesi gündeme geldi. Aynı şekilde cam sektöründe de 2001, 2003, 2004 ve 2014 yıllarında milli güvenlik gerekçeli grev ertelemeleri yaşandı.
“Kağıttan kaplan” olarak milli güvenlik
Danıştay, milli güvenlik gerekçeli grev erteleme kararlarının neredeyse tümünde yürütmeyi durdurma ve iptal kararı vermiştir. Danıştay istikrarlı bir biçimde ekonomik gerekçelerin milli güvenlik ile bağlantılandırılmasına karşı çıkmıştır. Ancak neredeyse tüm hükümetler Danıştay kararlarına rağmen grev erteleme konusunda ısrarcı olmuştur. Hatta Danıştay kararını takiben aynı grev ikinci kez ertelenebilmiştir. Grev erteleme davalarında Danıştay Savcılarının görüşleri de istikrarlı bir biçimde erteleme kararların hukuka uygun olmadığı yönündedir. Ancak 1995 yılında ertelenen Seka greviyle ilgili Danıştay savcısı tarafından yapılan milli güvenlik tarifi ve milli güvenlikle kağıt üretimi arasında kurulan bağlantı hukuk tarihine geçecek niteliktedir:
“Türkiye'de kağıt üretiminin aksaması basın yayın kuruluşlarının yanısıra ambalaj kağıdı gereksinimi dolayısıyla ihracat sektörünü, ülkeye döviz girişini, yoksun kalınan döviz dolayısıyla milli güvenliğe ilişkin malzemeler de dahil ülkemiz için gerekli ihtiyaç maddelerinin dışalımını baltalamaktadır. İhracata dönük üretim yapan çiftçi ve sanayicinin dolayısıyla milli ekonominin göreceği zarar telafi edilemez boyutlara yaklaşmış milli güvenliği ve halkın genel sağlığını da etkilemiştir”
Grev ertelemelerinin sınıfsal özü
Bu çetrefil ve zorlama illiyet bağlantısının hukuksal olmadığı, tamamen iktisadi ve siyasal bir kavrayışa dayalı olduğu açıktır. Grev erteleme kararlarının “milli güvenlik” nedeniyle değil, ekonomik gerekçelerle ve hukuksal hiçbir dayanağı olmayan “soğutma” ve “caydırma” motifleriyle alındığı hükümetlerin açıklama ve savunmalarıyla ortaya çıkmaktadır. Bu savunmaların birinde grev-milli güvenlik bağlantısı şöyle kurmuştur:
“Grev uygulanan işyerinin üretim kalemleri itibariyle kendi sektöründe sanayinin ikmal kaynağı olduğu, grevin ihracat gelirlerinde önemli azalmaya neden olacağı bu durumun ise milli ekonomiye zarar vereceği, (...) “milli güvenlik” kavramının güçlü bir ekonomiyi gerektirdiği ve kapsadığı, milli ekonomiye zarar verecek her girişimin ise milli güvenliğe zarar verdiği...”
Bu yaklaşım ile hükümet, milli güvenlik kavramının sınırlarını -bu kavramında kendisinde var olan muğlaklığın da ötesinde- keyfi olarak “milli ekonomiye zarar verecek her girişim” olarak genişletmektedir. Hükümet gerekçesinin tamamen ekonomik olduğu dikkat çekmektedir. Öte yandan geleneksel olarak grevlerin milli güvenliği tehlikeye attığı yönünde hükümete görüş sunan Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, 2003 yılı sonrasında görüş değiştirmesine karşın ironik bir biçimde AKP iktidarı grev ertelemeler de ısrarcı olmuştur.
Özellikle 2000’li yılların grev ertelemeleri sırasında sermaye örgütlerinin yaygın bir lobi yaptığı görülmektedir. Bu örgütler tarafından yürütülen telkin, talep ve ricaların grev ertelemelerinde belirleyici olduğu ve grev ertelemelerinin “milli güvenlik” nedeniyle değil ekonomik etki nedeniyle gerçekleştiği yönünde güçlü kanıtlar, dahası bizzat iktidar yetkililerinin beyanları söz konusudur. Bu durum grev erteleme kararlarının açık bir sınıf tercihinin ürünü olduğunu göstermekte ve “milli güvenlik” bu sınıf tercihinin örtüsü, ideolojik gerekçesi haline gelmektedir.
AKP hükümetinin son grev erteleme kararı da büyük sermaye gruplarının girişimleri sonucu alınmış, Anayasa ve uluslararası sözleşmeleri hiçe sayan akla, bilime ve hukuka aykırı saçma ve keyfi bir karardır.
Not: Milli güvenlik gerekçeli grev ertelemeleri ve bu yazıdaki kararların detayı için bakınız: Aziz Çelik, Milli Güvenlik Gerekçeli Grev Ertelemeleri, Çalışma ve Toplum Dergisi, Sayı 18. http://www.calismatoplum.org/sayi18/celik.pdf